1 Ekim 2010 Cuma

Evlilik Yıldönümü

Bugün anne ve babamın evlilik yıldönümüydü. Dilim varıp da bir şey söyleyemedim babama, unutmuş gibi davrandım. O da konuşmadı, ya unuttu ya da ona da ağır geldi konuşmak.
Zaman geçiyor.
Annem babamla çocukken tanışmış, hatta babam annemin bebekliğini bile bildiğini iddaa eder. Komşularmış bir dönem Edirne'de. Sonra babam okumaya İstanbul'a gelmiş, annem daha minicikmiş. Eh, aralarında 12 yaş var. Ama işin sonunda evlenmişler.
Anneme hiç soramadım babama aşıkmış olmuş diye. Bence öyleydi. Ama diyorum keşke daha uzun uzun konuşsaydık o zamanları. Anlatır mıydı acaba sorsaydım?
Çocukken, ki ben annem ölene dek hep çocuktum, bazı şeyleri sormayı akıl bile edememişim.

8 Eylül 2010 Çarşamba

Minik Nehir...

Annem daha 63 olmamıştı öldüğünde, O ise 4'ü göremedi. Annem hayatın içine çocuklar, işler, dostlar, torunlar sığdırmıştı, O ise her güzel şeyin daha en başındaydı. Ortak noktalari onlari cok ama cok seven aileleriydi sanirim.
Nehir, 3,5 yasindaki, guzel gulumseyisli minik kiz simdi bir melek. Minicik bedeni pembe bulutlarda, oyunlarin en guzellerini oynuyor şimdi. Peki ama geride kalan annesi, babasi, ablasi? Hayat ne kadar acimasiz...

24 Ağustos 2010 Salı

ALS

Annem ALS hastalığına yakalanarak öldü. Ölene kadar, ya kendimizi kandırıyoruz ya da gerçekten öyle oldu, hastalığını bilmedi. Söyleyemedik. Başta panikle alınan bir karardı, sonrasındaysa bu hastalığı sözcüklere dökmenin ağırlığı söylememizi engelledi. Bir kas hastalığım var, dedi; iyileşeceğini umdu. Günden güne kötüye gidişini o da fazla dillendirmedi. Belki de karşılıklı oynadık; birbirimizi korumak adına. Acı sessizce, konuşmadan yaşanıyor en çok.
Annem hep olumlu, daima sabırlı, neredeyse hiç şikayet etmeyen bir insandı. Adını tam olarak bilmediği hastalığı da kabullendi. Dermansız dert olmasın, dediğinde gözlerinin içine bakıp a, tabi canım, seninki geçici dediğimde inandı. Ben hayatımda söylemediğim yalanları söyledim ona, ama kırılmasın, üzülmesin diye. Yine de son 10 ayında söylediğim yalanların ağırlığı hala içimde. Çaresizlik insanı türlü şekillere sokuyor ve bunu ayıp ya da yanlış görmek ne kadar anlamsız.
Annem giderken yüzlerce hayat dersi verdi bana, bileyerek ya da bilmeyerek.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

annem

Annem öleli 2 temmuz 2010'da bir yıl oldu. Bir yılda hayat onsuz da nasıl akıp gideceğini gösterdi bana. Annem hakkında her sey deyince hep Almodovar filmini hatırlardım, şimdi aklıma gelenler bambaşka. Anılar kayıplarla birlikte şekil değiştiriyor sanki. Denizin kokusu eskiden ilk gençlik yıllarımın anılarını taşırdı bana, Silivri'yi. Şimdi annemin yazlık elbiseleri geliyor gözümün önüne, çimlerim üzerindeki aralıklı taşlara basıp kendini dengelemeye çalışarak topuklu ayakkabılarla yürüyüşü...

Geçen zamanın yalnızca yaraları değil anıları da kapatabileceğini fark edince yazmam gerek dedim; kızım ve oğlum için, hatta belki de daha çok kendim için.

Annemi elbette çok özlüyorum.